Hazret Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AŞK´a dair (2)

Aşağa gitmek

AŞK´a dair (2) Empty AŞK´a dair (2)

Mesaj  Su Perş. Ekim 30, 2008 9:18 pm

AŞK

Söylendiğine göre «aşk» perdeyi yırtmak ve sırları keşfetmektir. «Vecd» hali ise zikrin lezzetine varıldığı anda ruhun, arzunun taşkınlığına katlanamamasıdır, öyle ki, bu hali yaşayan kimsenin azalarından biri kesilse hiç bir şey duymaz.

Anlatıldığına göre adamın, biri Fırat nehrinde yıkanıyormuş, bu arada:

«ey günahkârlar! Bugün seçiliniz» mealindeki âyet-i kerimeyi okuyan bir adamı duymuş (35).

Ayetin içine saldığı dehşetin etkisi ile çırpınmaya başlamış ve sonunda boğulmuş ve ölmüş.

Muhammed İbni Abdullah el-Bağdadî (rehimehullahu) diyor ki, «Bas-ra şehrinde iken bir gün yüksek bir çatıya çıkmış bir delikanlı gördüm, yüzünü halka dönmüştü, şöyle diyordu: «Aşık olarak ölen kimse işte böyledir. Uğrunda ölüm olmayan aşkın hiç bir değeri yoktur.»

Bu sözlerin arkasından kendini boşluğa attı. «manzarayı hayretle seyreden halk» tarafından «ölüsü» alıp götürüldü.

Cüneydül Bağdadî (rehimehullahu). «Tasavvuf, ihtiyarı terketmektir» demiştir.
Hikâye edildiğine göre Zünnun'ül Mısrî (rehimehullahu) bir gün Mes-cid-i Haram'a girer, sütunlardan birinin altında çırılçıplak, yerde yatan hasta bir delikanlı görür, delikanlı yanık bir sesle inlemektedir. Bundan sonrasını Şeyh'in kendisinde dinleyelim:

«Yanına sokuldum, selâm verdim ve «ey delikanlı, sen kimsin» diye sordum. «Ben aşık bir garibim» diye cevap verdi. Ne demek istediğini anlamıştım, «ben de senin gibiyim» dedim.

Bu sırada ağlamaya başladı, onun ağlaması beni de ağlattı. Bana «sen de mi ağlıyorsun» diye sordu, «ben de senin gibiyim» diye karşılık verdim. Bunun üzerine daha yüksek bir sesle ağlamaya başladı ve gür, yüksek bir nara attı, hemencecik ruhunu teslim etti.

Elbisemi üzerine örttüm, kefen bulmak için yanından ayrıldım, kefen satın alıp dönünce onu yerinde bulamadım. Şaşkınlık içinde «sübhanellah» dedim.

Bu sırada kulağıma gizli bir ses geldi, şöyle diyordu: «Ey Zünnun! O öyle bir garibdir ki, onu dünyada şeytan aradı, bulamadı. Malik aradı bulamadı, cennette Rıdvan aradı, o da bulamadı.»

«O nerededir?» diye seslendim. Kulağıma şu cevap geldi:

«Samimî muhabbeti, çok ibadet etmesi ve hatasından derhal tevbe etmesi sayesinde Muktedir Mâ-lik'in (ulu Allah'ın) yanında sadakat koltuğundadır (36).

Şeyhlerden birine «Allah'ı seven nasıl olur, alâmetleri nelerdir» diye sormuşlar, şu cevabı vermiş:

«İnsanlarla az münasebet kurar, zamanının çoğunu kendisi ile başbaşa geçirir, devamlı düşünme halindedir, çok az konuşur, bakar fakat görmez, çağrıldığında duymaz, kendisine söyleneni anlamaz, başına gelen belâya üzülmez, acıktığını hissetmez, vücudunun bir yeri çıplak kalsa farkına varmaz, kendisine ağır söz söylense korkmaz.
Yalnızlığında Allah'a nazar eder. O'nunla ünsiyet kurar, O'na yalvarır. Dünya ehliyle dünya işleri için hiç bir tartışmaya girişmez.

Ebu Türab al-Nahbaşî (rehimehullahu) Allah sevgisinin alâmetleri hakkında şu beyitleri söylemiştir:

«Sakın aldanma! Sevenin alâmetleri vardır.
Onun üzerinde sevgili tarafından armağan edilmiş nişanlar vardır.
Bunlardan biri ondan gelen belâdan haz duymasıdır.
Onun her yaptığına sevinmesidir.
Ondan gelen yokluk, makbul bir hediyedir.
Yoksulluk ise bir ikram, bir geçici ihsandır.
Delillerden biri, onun kararlı görmedir.
Sevgilisine itaat hususunda bütün kışkırtıcı kınamalara rağmen
Delillerden biri güler yüzlü görünmesidir.
Kalbinde sevgiliden gelen heyecan kaynaşır
Delillerden biri anlayışlı görünmesidir
Nazarında sevgi sahibi olan bir soranın sözüne karşı
Delillerden biri de tedirgin görünmesidir
Söylediği her sözü tartarak konuşan.

Nakledildiğine göre Hz. İsa (A.S.) bir gün bahçe sulayan bir delikan-lı ile karşılaşır. Delikanlı Hz. İsa'ya «Rabb'inden, sevgisinin zerre ağırlığındaki bir kısmını bana bağışlamasını dile» der.

Hz. İsa ona «sen zerre ka-darına dayanamazsın» diye karşılık verir. Delikanlı

«o halde zerre kadarının yarısını versin» der.

Bunun üzerine Hz. İsa onun için «ya Rabb'i! bu gence sevginin zerre kadarının yarısını bağışla» diye dua eder ve yoluna devam eder.

Epeyce bir müddet sonra Hz. isa'nın (A.S.) yolu yine oraya düşer, delikanlıyı sorar,

«delirdi, dağlara çıktı» derler. Hz. İsa delikanlıyı ken-disine göstermesi için Allah'a dua eder. O sırada delikanlıyı dağlar arasında görür; onu gözlerini gök yüzüne dikmiş ve bir kaya üzerinde dimdik ayakta dururken bulur.

Hz. İsa (A.S.) delikanlıya selâm verir, selâmını almaz, «ben İsa'yım» diye kendisini tanıtarak delikanlının ilgisini çekmeye çalışırken ulu Allah'dan kendisine şu vahiy gelir:

Kalbinde benim sevgimin yarım zerresini taşıyan kimse insanoğlunun sözünü hiç duyar m»? İzzet ve celâlim hak-kı için sen onu testere ile ikiye biçsen onun acısını bile duymaz.»

Üç şeyden kendini kurtarmaksızın şu üç şeyi iddia eden kimse aldanmıştır:

1- Dünyayı sevmesine rağmen Allah'ı zikretmekten lezzet aldığını söyleyen kimse,
2 - İnsanları pohpohlamayı sevdiği halde amelde ihlâsı sevdiğini id-dia eden kimse,
3- Nefsinin burnunu kırmaksızın Allah'ı sevdiğini ileri süren kimse

Peygamber'imiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:
— Öyle bir gün gelecek ki, ümmetim beş şeyi unutarak beş şeyi sevecektir:

1- Dünyayı sevecek, ahireti unutacaklardır.
2- Malı sevecekler, fakat ahiret günü hesaplaşmasını unutacak-lardır.
3 -Mahlukatı sevecekler, yaratıcıyı unutacaklardır,
4- Günahları sevecekler, tevbeyi unutacaklardır.
5- Köşkleri sevecekler, mezarları unutacaklardır.

Mansur İbni Ammar (rehimehullahu), bir delikanlıya öğüt verirken ona der ki,

«ey delikanlı! Gençliğin seni aldatmasın. Boş kuruntulara dalarak tevbe etmeyi hep ileriye bırakan ve öleceğini düşünmeyen nice genç vardır ki» «Yarın, ya da öbür gün tevbe edeceğim» diye cevap verir. Oysa tevbeye sıra getirmeden ölüm meleği ona geliverir ve kabrin boşluğuna yuvarlanır, artık orada ona ne malın, ne kölenin, ne çoluk-çocuğun ve ne de anababanın bir faydası vardır.

Nitekim ulu Allah (C.C.) şöyle buyuruyor:
— Ne malın ve nede çoluk-çocuğun fayda vermediği gün. Yalnız Allah'a temiz kalb ile gelen müstesna» (36).

Allah'ım! Bize ölmeden evvel tevbe etmeyi nasib eyle, gaflette iken bizi ikaz buyur ve elçilerin önderi olan Peygamber'imizin şefaatinden faydalanmamızı müyesser eyle.
Müminin özelliği, günah işler-işlemez hemen o gün, hatta o anda tevbe etmesi, işlediği kusura karşı pişmanlık duyması, dünyadan azık edecek kadar bir paya razı olarak onun ile oyalanmaması, kendini ahiret için amel etmeye vermesi ve Allah'a ihlâs içinde ibadet etmesidir.

Anlatıldığına göre münafık ve cimri bir adam varmış, karısına hiç kimseye sadaka vermeyeceğine dair yemin verdirmiş, aksi halde boşayacağını söylemiş.

Günün birinde kapıya bir dilenci gelmiş ve,

«ey hane halkı! Allah hakkı için bana bir şey verir misiniz,» diye seslenmiş, kadın da dilenciye üç çörek vermiş, dilenci yolda münafıkla karşılaşmış, adam «bu çörekleri sana kim verdi» diye sormuş, dilenci de «işte şu evin hanımı» diye cevap vermiş, dilencinin tarif ettiği ev, kendi eviymiş.

Münafık koca öfke ile eve girmiş ve karısına sen «hiç kimseye bir şey vermeyesin diye yemin etmedin mi» diye bağırmış.

Kadın «Allah için verdim» diye cevap vermiş.

Adam kalkmış, tandırı yakmış ve tam kızınca karısına «kalk, kendini Allah için şu tandıra at bakalım» diye emretmiş.

Kadın kalkmış ziynetlerini almış Münafık ziynetlerini bırak» diye bağırmış,

kadın «seven sevgilisi için süslenir, ben sevgilimi ziyaret etmeye gidiyorum» diyerek yeni elbiselerini giymiş olarak kendini kızgın tandıra atmış, adam da kapağını kapatarak oradan uzaklaşmış.

Aradan üç günün geçmesi üzerine münafık, tandırın başına gel-miş kapağını kaldırınca kadının Allah'ın izni ile yanmadan içerde sapasağlam durduğunu görerek şaşkına dönmüş, o sırada gizliden kulağına şöyle bir ses gelmiş,

«ateşin sevdiklerimizi yakmadığını bilmiyor muydun?»

Nakledildiğine göre Firavun'un karısı Asiye kocasından gizli olarak iman etmiş, imanını saklıyormuş. Fakat Firavun sonunda durumu öğ-renince, ona işkence edilmesini emretmiş, çeşit çeşit işkencelerden ge-çirildikten sonra Firavun ona «imanından dön» diye teklif etmiş, fakat Asiye dönmemiş.

Bunun üzerine Firavun bir tomar kazık getirtmiş, bunlarla Asiye'nin vücudunun çeşitli yerlerine vurmuşlar sonra. Firavun karısına bir daha «dininden dön» diye teklif etmiş. Asiye ona şöyle cevap vermiş, «senin zorbalığın ancak benim nefsime hükmedebilir, kalbim ise Allah'ın hima-yesindedir. Beni kıymık kıymık doğrasan bile sadece Allah'a karşı duy-duğum sevginin artmasına sebep olabilirsin.»

Derken Hz. Musa (A.S.) Asiye'nin yanma varmış, Asiye onu görün-ce «ey Musa! Söyle bana, Rabb'im benden hoşnut mu, yoksa bana kızgın mı?» diye seslenmiş. Hz. Musa ona şu cevabı vermiş, «ey Asiye! Göklerin melekleri senin yolunu gözlüyor, yani hepsi senin özlemini çekiyor, ulu Allah seninle iftihar ediyor, ne istiyorsan bana söyle, mutlaka yerine ge-tirilecektir.»

Bunun üzerine Asiye şöyle dua etmiş, Asiye'nin bu duası Kur'an-ı ke-rimde Allah tarafından bize nakledilmektedir. Ulu Allah şöyle buyuruyor:

<<—EyRabb'im! Bana Cennette senin yanında bir ev yap. Beni Fira-vundan ve onun amelinden kurtar. Beni zalimler gürühundan kurtar» (37).

Selman-ı Farisî'den (R.A.) rivayet edildiğine göre Firavu'nun karısı Asiye'ye uygulanan işkencelerden birisi de kızgın güneş altında yanmaya bırakılması idi» fakat işkenceciler çekilip gidince, melekler onu kanatları-nın gölgesi altına alırlardı, bu sırada cennetteki evini görürdü.

Hz. Ebu Hüreyre'den (R.A.) rivayet edildiğine göre Firavun, karısı Asiye için yere dört kazık çakmış, kadını bunların üzerine yatırmış, göğsünün üstüne bir değirmen taşı bindirerek bu durumda onu kızgın güneşe doğru çevirip yanmaya bırakmış. Asiye bu halde iken başını göğe kal-dırarak az önce naklettiğimiz ayetteki dua ile Allah'a seslenmiş ve «Ey Rabbim bana cennette senin yanında bir ev yap...» demiş.

Hasan-ül Basrî (rahimehullahu) der ki, «Allah O'nu en şerefli bir şe-kilde kurtararak cennete çıkardı. O orada yer, içer.» Bundan anlaşıldığına göre Allah'a (C.C.) sığınmak, O'ndan yardım dilemek, sıkıntı ve belâ anında O'ndan kurtuluş istemek salihlerin bir geleneği ve müminlerin bir göreneğidir.


(35) Kur'an-ı Kerim/Yasin Sûresi, 59
(36) Zehr-ur Riyaz
(36) Kur'an-ı Kerim/Şuara Sûresi, 88—89
(37) Kur'an-ı Kerim/Tahrifti Sûresi. 11
Su
Su
Admin

Mesaj Sayısı : 149
Kayıt tarihi : 17/10/08

https://hazret-forum.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz